Otuz üç dakikasını saymazsak tempolu bir karşılaşma izledik.
Saymadığımız otuz üç dakikada ise neler vardı neler… Rize takımı tempoyu düşüreyim derken oyunu neredeyse ‘uyku moduna’ alıyordu. Anlaşılan bu konuda hayli ihtisas sahibiler! Bir ara kalecileri Tarık Çetin işi öylesine ileri götürdü ki içtiği su şişesini koyacak yer bulmakta zorlandı!
Ç.Rizespor, ne yaptığını bilen kaliteli ve iyi bir takım. Futbolu çirkinleştirmeye varan hareketlere prim vermesi(!) anlaşılır gibi değil.
Kalemize o kadar kolay geldiler ki, sanırsın Çiftlik turu atıyorlar. Hele on sekiz içinde rahat top çevirmeleri yok mu, kalbimizi yerinden fırlamasın diye zor zapt ettik...
Girdikleri pozisyonları saymayı bırakmam uzun sürmedi. Sayısı hayli fazlaydı lakin. Ne var ki son vuruşlarda beceriksizdiler. Onların beceriksizliği, Fofana’nın becerisi ve Szumski’in karşı karşıya geçit vermesi puanı getirdi denebilir…
Bize gelirsek, ‘iyi ki Fofana var’ demek yeterli sanırım…
Şahsi becerisiyle beraberliği yakalamamış olsaydık, Rize’den mağlup dönmemiz kaçınılmazdı.
Henüz bir oyun planına sahipmiş gibi durmuyoruz. Belirsizliklere açık doğaçlama oyun oynuyoruz. Hem hücum hem de savunma dengesini inşa edemediğimiz de ortada…
Temel aldığınız bir tarzınız yoksa oyunun diğer halini geliştirirsiniz. Sistemi ve tarz olmayan oyunda doğaçlama olmaktan bir adım öteye gidemez. Ve oyununuz oyuncuların kişisel becerisinden kalır.
Sanırım aşamada şu soruya da cevap aranır; 11 kişinin oynadığı bir oyun nasıl olur da oyuncuların kişisel becerisine bağlanabilir?
Bunu da Bayram Bektaş’a sormuş olalım…
Saymadığımız otuz üç dakikada ise neler vardı neler… Rize takımı tempoyu düşüreyim derken oyunu neredeyse ‘uyku moduna’ alıyordu. Anlaşılan bu konuda hayli ihtisas sahibiler! Bir ara kalecileri Tarık Çetin işi öylesine ileri götürdü ki içtiği su şişesini koyacak yer bulmakta zorlandı!
Ç.Rizespor, ne yaptığını bilen kaliteli ve iyi bir takım. Futbolu çirkinleştirmeye varan hareketlere prim vermesi(!) anlaşılır gibi değil.
Kalemize o kadar kolay geldiler ki, sanırsın Çiftlik turu atıyorlar. Hele on sekiz içinde rahat top çevirmeleri yok mu, kalbimizi yerinden fırlamasın diye zor zapt ettik...
Girdikleri pozisyonları saymayı bırakmam uzun sürmedi. Sayısı hayli fazlaydı lakin. Ne var ki son vuruşlarda beceriksizdiler. Onların beceriksizliği, Fofana’nın becerisi ve Szumski’in karşı karşıya geçit vermesi puanı getirdi denebilir…
Bize gelirsek, ‘iyi ki Fofana var’ demek yeterli sanırım…
Şahsi becerisiyle beraberliği yakalamamış olsaydık, Rize’den mağlup dönmemiz kaçınılmazdı.
Henüz bir oyun planına sahipmiş gibi durmuyoruz. Belirsizliklere açık doğaçlama oyun oynuyoruz. Hem hücum hem de savunma dengesini inşa edemediğimiz de ortada…
Temel aldığınız bir tarzınız yoksa oyunun diğer halini geliştirirsiniz. Sistemi ve tarz olmayan oyunda doğaçlama olmaktan bir adım öteye gidemez. Ve oyununuz oyuncuların kişisel becerisinden kalır.
Sanırım aşamada şu soruya da cevap aranır; 11 kişinin oynadığı bir oyun nasıl olur da oyuncuların kişisel becerisine bağlanabilir?
Bunu da Bayram Bektaş’a sormuş olalım…