Neredeyse devre tamamlanacak ne var ki; işler hiç de istediğimiz gibi gitmiyor.
Bir yerlerde bir şeyler eksik yapılıyor olmalı?
Ve bunun cevabını da birileri vermeli.
İşin kolayına kaçmadan, beylik sözlere sapmadan ve faturayı yanlış adreslere kesmeden ama…
Örneğin; yabancı oyunculardan verim alamıyoruz.
Bu tartışma götürmez bir gerçek. Haklı olarak da eleştiriyoruz...
Peki, oyuncu iyi değilse bunun kaç sebebi olabilir?
Ya yapılan transferler yanlıştır. Ya da teknik heyet oyuncuyu hazırlamakta yetersizdir.
Bunun ötesi var mı?
Bugüne kadar birilerinin çıkıp ‘Evet bu transferleri ben yaptım. Hatalıyım’ dediğini duydunuz mu?
Veya teknik heyetin ‘Rakip takımı etüt etmek ve takımı maça hazırlamaktaki yetersizliğimiz puan kaybına neden oldu. Sorumlusu benim/biziz’ dediğini…
Yaptığımız tek şey ‘vurun abalıya’
Oyuncular sahipsiz, bugün var yarın yoklar ya!
Nadir Çiftçi, Burak Çalık, Guido Koçer, Yameogo, Savicevic, Plumain, Gyasi vs…
Namevcut tüm takım geçin sıraya…
Takım ruhu yokmuş!
Bakkalda mı satılıyor takım ruhu dediğin?
Moral, motivasyon, sorumluluk aşılamak, takım içi uyum ve takım ruhu oluşturmak gibi işlerde teknik heyete ait değil mi?
Bir karşılaşmanın kaybedilmesi elbette ki dünyanın sonu değil.
Elbette ki kötü oynayacağımız maçlar oluyor, olacak da…
Ve elbette ki puan kayıpları yaşanacak…
Ne var ki biz kötü oyunu ve puan kayıplarını alışkanlık haline getirdik.
“Zirvede puan farkı açılmadan, herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli.” Bu cümleyi Giresunspor beraberliği sonrası yazmıştık.
Sonrası narkoz etkisi yapan Tuzla galibiyeti, Menemenspor beraberliği ve Bursaspor yenilgisi…
Bizi dağıtmaya İstanbulspor karşısında bir Proca yetmişti, Bursaspor karşısında Batuhan…
Ve yaşadığımız hüsrandan hareket edelim. Biraz da kolaycılığa kaçalım. Kötü gidişin tek sorumlusunu ‘şak’ diye açıklayıp, faturayı keselim...
Oyuncular…
Bilcümle sütten çıkmış ak kaşık, oyuncular ‘ruhsuz’
Dedim ya vurun abalıya…
Bir yerlerde bir şeyler eksik yapılıyor olmalı?
Ve bunun cevabını da birileri vermeli.
İşin kolayına kaçmadan, beylik sözlere sapmadan ve faturayı yanlış adreslere kesmeden ama…
Örneğin; yabancı oyunculardan verim alamıyoruz.
Bu tartışma götürmez bir gerçek. Haklı olarak da eleştiriyoruz...
Peki, oyuncu iyi değilse bunun kaç sebebi olabilir?
Ya yapılan transferler yanlıştır. Ya da teknik heyet oyuncuyu hazırlamakta yetersizdir.
Bunun ötesi var mı?
Bugüne kadar birilerinin çıkıp ‘Evet bu transferleri ben yaptım. Hatalıyım’ dediğini duydunuz mu?
Veya teknik heyetin ‘Rakip takımı etüt etmek ve takımı maça hazırlamaktaki yetersizliğimiz puan kaybına neden oldu. Sorumlusu benim/biziz’ dediğini…
Yaptığımız tek şey ‘vurun abalıya’
Oyuncular sahipsiz, bugün var yarın yoklar ya!
Nadir Çiftçi, Burak Çalık, Guido Koçer, Yameogo, Savicevic, Plumain, Gyasi vs…
Namevcut tüm takım geçin sıraya…
Takım ruhu yokmuş!
Bakkalda mı satılıyor takım ruhu dediğin?
Moral, motivasyon, sorumluluk aşılamak, takım içi uyum ve takım ruhu oluşturmak gibi işlerde teknik heyete ait değil mi?
Bir karşılaşmanın kaybedilmesi elbette ki dünyanın sonu değil.
Elbette ki kötü oynayacağımız maçlar oluyor, olacak da…
Ve elbette ki puan kayıpları yaşanacak…
Ne var ki biz kötü oyunu ve puan kayıplarını alışkanlık haline getirdik.
“Zirvede puan farkı açılmadan, herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli.” Bu cümleyi Giresunspor beraberliği sonrası yazmıştık.
Sonrası narkoz etkisi yapan Tuzla galibiyeti, Menemenspor beraberliği ve Bursaspor yenilgisi…
Bizi dağıtmaya İstanbulspor karşısında bir Proca yetmişti, Bursaspor karşısında Batuhan…
Ve yaşadığımız hüsrandan hareket edelim. Biraz da kolaycılığa kaçalım. Kötü gidişin tek sorumlusunu ‘şak’ diye açıklayıp, faturayı keselim...
Oyuncular…
Bilcümle sütten çıkmış ak kaşık, oyuncular ‘ruhsuz’
Dedim ya vurun abalıya…