Samsunspor’da yerli, yabancı onlarca teknik adam görev yaptı. Şüphesiz her biri saygı ve sevgi gördü sonunda da ayrıldı.
İçlerinden biri var ki, aradan 20 koca yıl geçmesine rağmen adı gündeme geldiği her konuşmada katma değeri ile övgü dolu söylemlerle anıldı. O isim Gheorge Multescu’dan başkası değil.
İsmail Uyanık başkanlığında ki yönetim süper lige çıkan takımın başına Romen çalıştırıcıyı getirdi. Yanında da her biri birbirinden yetenekli aynı ülkenin futbolcuları.
Daniel Timofte, Ovidiu Cornel Hanganu, Dobre Silvian, Luca Constantin, Bogdan Stelea, Marius Cheregi, Krita Giani Stelian.
Multescu önderliğindeki Samsunspor 1993-1997 arasındaki yaşanan dört sezonda büyük başarılara imza attı. Kırmızı beyazlı ekip Türk futbol tahinde Sarıyer ve Fenerbahçe’den sonra Balkan Şampiyonluğunu kazanarak kupayı müzesine taşıdı.
Multescu, Samsunspor’dan ayrıldıktan sonra çeşitli kulüplerde çalıştı. 7 yıl sonra 2003 – 2004 sezonu başında ikinci kez göreve geldi. Pek başarılı olamayınca ligin 6. Haftasında takımdan ayrılarak yerini Erdoğan Arıca’ya bırakmak zorunda kaldı.
Disiplinli, çalışkan, her zaman kendi doğrularını inatla savunan futbol bilgisi ile dopdolu biriydi. Onunla çokça anılarım oldu.
Hangisini yazayım ?
Birini aktarmak isterim.
Balkan Kupası ilk maçı için Bulgaristan’ın Prin bölgesinde bulunan Blagoevgrad şehrinde idik. Maç golsüz tamamlanmış, otobüse binip stattan ayrılacaktık.
Multescu otobüsün kapısına gelip, otobüs şoförüne bağırmaya başladı. Romence anlamıyorduk, ikisi arasında ne yaşanmıştı onu da bilmiyorduk. Zavallı şoför ellerini açarak, "Abi vallahi ben bir şey demedim, yapmadım, ne oldu bu hocaya" diyerek benden yardım istedi.
Arabadan indim, hocayı biraz uzaklaştırdım, sakinleştirmeye çalışıyordum ki imdada yardımcısı Mehmet Ali Çınar yetişti. Unutmadan söyleyeyim, ona da her zaman "Ali Mehmedi" diye hitap ederdi.
Hocanın kızma sebebini anladık, çok şaşırmakla birlikte çok da güldük. Hoca hiçbir zaman geri geri gidecek olan araca binmez imiş. Uğursuzluk sayarmış. Bizim otobüsün önü de duvara yakın olduğundan şoför çaresiz mecburi olarak geri gidecek, öyle yola revan olacak.
İşte buna kızmış öfkelenmiş.
Multescu, Mehmet Ali Çınar ile konuşurken, otobüsü çevirdik, rotasını buldurduk, anca öyle oturdu koltuğuna.
Sofya’ya vardığımızda kaptanla arasını düzelttirdik. Anlayacağınız iş tatlıya bağlandı.
Bu yazıyı kaleme dökerken Türk Spor Medyasının kıymetli isimlerinden sevgili büyüğümüz Ahmet Çakır’ın vefat haberini aldım. Müthiş bir spor yazarı idi. Tanışmaktan onur duyduğum bir dünya beyefendisi aramızdan ayrıldı. Allah ikisine de rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.