Ligden düşmesi mucizelere dahi bağlı olmayan rakip karşısında hayli zorlandık. Yoksa "ecel terleri döktük" mü demeliydim?
Son haftalarda oynadığı futbol ve ortaya koyduğu performansa bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki: "Adana takımı şayet lige Mustafa Alper Avcı ile başlamış olsaydı, çok farklı bir hikâye yazabilirdi"
Adana Demirspor’un mücadelesi alkışı fazlasıyla hak etti…
Yani dostlar, karşılaşmayı "ter idmanı", hatta "antrenman maçı" olarak görenler fena halde yanıldı.
Geçen haftaki yazımda "En son yazacağımı baştan yazayım: Savunma hattımız ve özellikle kale son haftalarda S.O.S veriyor" demiştim. Görülüyor ki "Batı cephesinde yeni bir şey yok"
Savunma ve kale için durumun özeti: "Aynı tas, aynı hamam."
Oysa bir önceki akşam oynanan ve ligden düşmesi yine mucizelere bağlı olan Hatayspor’un sergilediği performans ile aldığı sonuç ortadaydı. Bundan ders çıkarmamız gerekiyordu.
Peki, biz ne yaptık? Daha maçın başında iki farklı öne geçmemize rağmen stres sarmalına girip son düdüğü bekledik. Adana Demirspor karşısında kaybedilecek bir puan "yol kazası" olarak adlandırılabilir mi? Hayır, buna doğrudan "kendi ayağına sıkmak" denir.
Neyse ki Fenerbahçe karşılaşması öncesinde, zor da olsa haftayı kayıpsız kapattık. Alınan galibiyet moral açısından önemliydi. Motivasyon açısından önemliydi. Puan sıralamasındaki yerimizi korumak açısından önemliydi.
Ligde son viraja girildi ve her maç bir öncekinden zor geçecek. Artık bırakın düşmeyi, sendelemeye bile tahammülümüz yok. Eğer "Hedef Avrupa" diyorsak, daha az hata yaparak ilerlemeliyiz.
Thomas Reis’in "Beşiktaş ile üçüncülük pozisyonu için savaş veriyoruz" açıklaması, aslında bazı şeylerin altını kalınca çiziyor. "Mücadele" yerine "savaş" kelimesini tercih etmesi tesadüf değil.
Neden?
Çünkü iş sadece sahada kazanmakla bitmiyor. Daha bunun masa başındaki ayak oyunlarıyla savaşma faslı var ki, o her şeyden daha zor. Ne var ki bunun da tek yolu, sahada kazanmaktan geçiyor.